Sanığın katılana yönelik “Ya paramı versin, ya hissemi versin” “Ben de böyle bir ortaklığı yok, hissesi falan yok, benden bir metre alamaz, O dolandırıcıdır, O’nu mahvedeceğim, eğer benden hisse falan isterse O’nun ailesine gidip iftira atacağım, yuvasını yıkacağım, … bırakmayacağım, Afyon’da akrabalarım var, gerekirse onlara vurdururum” “Senin hissen falan yok, vermiyorum, Afyon’da halamın çocuklarına seni vurduracağım, genel kurul toplantısında seni rezil ederim, herkes bana inanır, hakkında şaibe yaratırım, vazgeçeceksin bundan vermiyorum” şeklindeki atılı eylemlerine uyan 5237 Sayılı Kanun’un 106. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi ve 125. maddesinin birinci maddesinde düzenlenen tehdit ve hakaret suçlarının gerektirdiği cezaların türü ve üst sınırına göre, 5237 Sayılı Kanun’un 66. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi, 67. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendinde öngörülen 8 yıllık asli dava zamanaşımının, sanığın savunmasının alındığı tarihi olan 27.09.2011 gününden inceleme tarihine kadar geçmiş bulunması, gözetildiğinde sanık hakkında açılan kamu davalarının zamanaşımı sebebiyle düşürülmesine ilişkin hükümlerde bu yönüyle hukuka aykırılık bulunmamıştır.
Yargıtay 6. Ceza Dairesi E. 2023/9978 K. 2023/9676 T. 30.3.2023
Katılanın suça konu sanığın oturmuş olduğu taşınmazı … … isimli kişiden satın alıp, taşınmazı tahliye etmesi için sanık aleyhine müdahalenin meni davası açtığı, davanın katılan lehine sonuçlanıp kesinleşmesine rağmen, sanığın taşınmazı işgale devam ettiği belirlenmiştir. Mahkemece “… taraflar arasında hukuki ihtilaf bulunduğu…” gerekçesine dayanılmış ise de dava dosyası kapsamında taraflar arasında herhangi bir hukuki ilişkinin bulunduğuna dair bir delil yer almamaktadır. Bu itibarla, sanığın katılanın taşınmazını işgalinin bir hakka dayanmadığı anlaşılmakla yerinde olmayan gerekçeyle kurulan beraat hükmü hukuka aykırıdır.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi E. 2021/4228 K. 2023/162 T. 23.1.2023
Başvuru konusu Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 4/4/2011 tarih ve E.2011/15 ve K.2011/62 sayılı kararı, Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 8/11/2012 tarih ve E.2012/3138 ve K.2012/8035 sayılı kararı ile onanarak kesinleşmiştir. Başvurucu nihai karardan haberinin 15/11/2012 tarihinde olduğunu belirtmiştir.
Ceza muhakemesinde tüketilmesi gereken son başvuru yolu kural olarak temyizdir. Somut olayda başvuru yolları 8/11/2012 tarihinde Yargıtay 1. Ceza Dairesinin Sakarya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin kararını onaması ile birlikte tüketilmiştir. Dosya kapsamından bu kararın başvurucuya tebliğ tarihi anlaşılmamakla birlikte, başvurucunun karardan en geç beyan ettiği 15/11/2012 tarihinde öğrendiği kabul edilmiştir. Dolayısıyla başvuru yolunun tüketildiği tarihin, nihai kararın öğrenme tarihi olan 15/11/2012, bireysel başvuru tarihinin de 31/1/2013 olduğu gözetildiğinde bireysel başvuru için öngörülen 30 günlük sürenin geçtiği anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, başvuru yollarının tüketildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılmayan bireysel başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
İlyas Türedi, B. No: 2013/1267, 13/6/2013, § …
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre, bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği ve başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Karar düzeltme yolu açık olmayan hükme yönelik olarak karar düzeltme isteminde bulunulması, başvurucuya bireysel başvuruda bulunmak için yeniden süre vermez.
Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen karar, Yargıtay 1. Hukuk Dairesince 16/4/2013 tarihinde onanmış ve bu tarihte kesinleşmiştir. Başvurucu, onama kararının öğrenildiği 10/6/2013 tarihinden itibaren otuz günlük başvuru süresi içinde bireysel başvuruda bulunması gerekirken, bu sürenin geçmesinden sonra 28/1/2014 tarihinde başvuruda bulunmuştur. Dolayısıyla başvuruda süre aşımı bulunduğu sonucuna varılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, ihlale neden olduğu iddia edilen karara ilişkin olarak otuz gün geçtikten sonra yapılan başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Erendiz Önal, B. No: 2014/1133, 30/6/2014, § …
Ceza muhakemesi hukukunda 5271 sayılı Kanun’un 309. maddesi gereğince hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen kararların Yargıtayca bozulmasını isteme hakkı yalnızca Adalet Bakanlığının takdirine bırakılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun kanun yararına bozma yoluna gidilmesi istemi, sadece Adalet Bakanlığının takdirini harekete geçirmeye yönelik bir taleptir. Bu kapsamda yapılan başvurular bireysel başvuru öncesinde tüketilmesi gereken bir yol olarak kabul edilmediğinden, bu yola gidilmesinin bireysel başvuru süresi üzerinde herhangi bir etkisi olmayacaktır.
Somut olayda başvuru yolu, Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 30/10/2012 tarihinde başvurucunun itirazını reddetmesi ile tüketilmiş ve ret kararı başvurucuya 14/11/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir. Dolayısıyla başvuru yolunun tüketildiği tarihin, nihai kararın tebliğ tarihi olan 14/11/2012, bireysel başvuru tarihinin de 22/2/2013 olduğu gözetildiğinde bireysel başvuru için öngörülen otuz günlük sürenin geçtiği anlaşılmaktadır. Başvurucunun bu ara dönemde 5271 sayılı Kanun’un 309. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı kanun yararına bozma yoluna müracaat etmesi bu süreyi durdurmadığı gibi tüketilmesi gereken bir kanun yolu olmadığı için başvuru süresinin başlangıç tarihini de değiştirmeyecektir.
Açıklanan nedenlerle, başvuru yollarının tüketildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılmayan bireysel başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Menduh Ataç, B. No: 2013/1751, 13/6/2013, § …
Somut olayda başvurucu isnat edilen suçlar nedeniyle 18/9/2008 tarihinde gözaltına alınmış ve 20/9/2008 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu ve diğer sanıklar hakkında yürütülen yargılama sonunda Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesince 19/6/2009 tarihinde verilen mahkumiyet kararı, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 29/5/2012 tarihli kararıyla bozulmuş ve ilk derece mahkemesinde yeniden başlayan yargılama Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/11/2012 tarihinde verdiği mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmıştır.
Başvurucunun, isnat edilen suçlarla ilgili yargılama kapsamında 18/9/2008-19/6/2009 ve 29/5/2012-22/11/2012 tarihleri arasında “bir suç isnadına bağlı olarak” özgürlüğünden yoksun bırakıldığı, mahkûmiyet kararlarından sonra temyiz sürecinde 19/6/2009-29/5/2012 ve 22/11/2012-28/5/2013 tarihleri arasında geçen sürenin “mahkûmiyet sonrası tutma” kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.
Bu belirlemeler karşısında, “bir suç isnadına bağlı olarak” tutuklulukla ilgili şikayetleri içeren bireysel başvurunun ilk derece mahkemesinin nihai kararını verdiği 22/11/2012 tarihinden itibaren otuz gün içinde yapılması gerekirken 1/7/2013 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olduğu sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, başvurunun “kişi özgürlüğü ve güvenliğinin” ihlal edildiği yönündeki kısmının “süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmiştir.
Mehmet Emin Kılıç, B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § …
Onama kararları, 26/12/2012 ve 8/3/2013 tarihlerinde başvurucuya tebliğ edilmesine rağmen, başvurucu, 30 günlük başvuru süresinin geçmesinden sonra 17/5/2013 tarihinde başvuruda bulunmuştur. Dolayısıyla yukarıda belirtilen ve ihlale neden olduğu ileri sürülen kararlara yönelik başvuruda süre aşımı bulunduğu sonucuna varılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, Yargıtay 8. Hukuk Dairesince verilen onama kararlarının tebliğinden itibaren otuz gün içinde yapılmayan bireysel başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “süre aşımı” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § …
Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması gerekiyorsa, bu işlem ancak Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılabilir. Bu şüphelinin savunma hakkına saygı duyulmasını sağlamak için yapılan bir korumadır. Cumhuriyet Savcısı, gerekli olduğunda şüphelinin veya sanığın ifadesini yeniden alarak, adaletin gerçekleşmesine yardımcı olur.
5271 Sayılı Ceza Muhakemeleri Kanununun 148. maddesi 5. fıkrasında bu durum açıkça belirtilmiştir. Buna göre şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir.
Nitekim Yargıtay 6. Ceza Dairesi E. 2010/30146 K. 2011/6501 T. 5.5.2011 künyeli kararında bu durumu bozma nedeni yapmıştır.
Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddelerine göre, sanık yokluğunda katılanın dinlenmesi konusu oldukça hassas bir durumdur. Bu durumda, dikkatli ve adil bir uygulama yapılması gerekiyor. Katılanların anlatımı ve duruşma tutanakları üzerinden adaletin sağlanması esas alındığında, yargılamanın usulüne uygun bir şekilde gerçekleşmesi önemli bir yere sahiptir.
Sanığın yokluğunda dinlenen katılanların ifadelerinin doğru bir şekilde değerlendirilmesi ve bunlara karşı ne söyleyeceği sorulması, T.C.K.’nın 209. ve 215. maddelerine uygun bir şekilde davranmak için kritik bir öneme sahiptir. Bu süreçte, adaleti sağlamak ve yargılama sürecini etkileyebilecek tüm etkenleri göz önünde bulundurarak, tarafsız ve açık bir tutum sergilemenin yargılamanın başarısı ve adil yargılanma hakkı için önemlidir. Sanık yokluğunda dinlenen katılanların anlatımı ve duruşma tutanakları okunduktan sonra, onlara karşı diyecekleri sorulmalı ve bu sürecin T.C.K.’nın 209. ve 215. maddelerine uygun olarak yürütülmesi sağlanmalıdır.
Nitekim Yargıtay 4. Ceza Dairesi E. 2010/9783 K. 2012/18199 T. 24.9.2012 künyeli kararında sanık yokluğunda dinlenen katılanların anlatımı ve duruşma tutanağının okunup sanığın bunlara karşı diyeceklerinin sorulmamasını bozma nedeni yapmıştır.
AİHM, X/Çek Cumhuriyeti No. 64886/19, 30/3/2023 kararında yargılamaya katılan yargıcın daha önce başvuru ile ilgili olaylarda görev alması nedeniyle dosyanın yeniden incelenmesi talebini kabul etti. Başvuru ile ilgili yeniden incelenmesi talep edilen ilk karar 12.05.2022 tarihinde verilmişti. Başvurucu karara katılan ulusal yargıcın daha önce başvuruya konu olaylarda görev aldığını dolayısıyla AİHM yargılama aşamasında görev alamayacağı gerekçesi ile yeniden inceleme talebinde bulunmuştu.
AİHM, başvurucunun bu durumu bilmesine rağmen daha önce bildirmediğini belirtse de, tarafsızlık ilkesini önemseyerek dosyanın tekrar incelenmesine karar verdi. Bu karar, AİHM yargıcının tarafsızlığı konusunda emsal teşkil ediyor ve AYM üyelerinin tarafsızlığına dair başvurularda ihlal kararı çıkabileceğini göstermesi bakımından oldukça önemli.
AİHM, yeniden inceleme kararında daha önceki herhangi bir dosyaya atıf yapmaması kararın bu yönde emsal karar niteliğinde olduğunu gösteriyor.
İlgili Karar: https://hudoc.echr.coe.int/eng?i=001-223719